Kasım ayı geçmiş yaz(a)mamışım, Aralık gelmiş gidiyor bile,
üstüne yeni bir yıl geliyor ben nerelerdeyim böyle ?
Yeni yılda sizi bu kadar boş bırakmayacağım, söz. Yoğun ve
hızlı geçen günlerimin temposu artarken, ülkemizde yaşanan üzücü olaylar
sonucunda yazdığım yazılar hep bilgisayarda kaldı. Sadece sosyal medya
hesaplarımda yaptım paylaşımlarımı. Beni seven, destekleyen, enerjimi alan ve
veren herkese çok teşekkür ederim.
İyi ki varsınız!
2016 yılına veda ederken biraz hislerimizi sorgulayalım
dedim yeni yazımla...
Ne çok üzüldük ne çok ağladık değil mi, bir yandan
delicesine gülerken, sevdiklerimizi kucaklarken...
Seni seninle bırakıyor ve iyi okumalar diliyorum.
Nasıl hissediyorsun?
Ne çok soruyor değil mi sosyal medya bunu bize? Bu soruyu
düşünmeyeli uzun zaman olduysa veya her gün düşünüyorsan yeniden “hala”
yaşıyorsun işte. Nasıl hissettiğinin senin için bir önemi var mı? Ya da nasıl
hissetmek istediğini sen seçebiliyor musun? Yaşanılan iyi veya kötü şeyler
neden hep senin başına geliyor diye de düşünüyorsundur belki. Çünkü biz
zannederiz ki herkes “iyi” yaşamak zorunda. Zorlukla veya kötülükle
karşılaştığında ondan nasıl bir ders alması gerektiğini görmek istemeden iyi
olmaya yönelir. Savunma mekanizması o kadar hazırdır ki, beynin hemen
önyargılarını çıkarır ortaya...
“Hayır, kötü hissedemem. İyi olmalıyım.”
Oysa ki kötünün de zorluğun da üzüntünün de aklına gelen tüm
olumsuz duygularında “herkes” tarafından yaşandığını bilirsek, anlamaya
çalışırsak ve bunu kabullenirsek her şey daha kolay olabilir...
Kötü hissetmenin sende, bedeninde, ruhunda bıraktığı etkiyi
gözlemleyebiliyor musun? Sadece gözlerin mi düşüyor, gülümsemiyor mu yüzün,
omuzların daha mı düşük, miden boş olmasına rağmen yemek yemek istemiyor mu
canın, tebessüm bile edemiyor mu yüz kasların, seni ayakta tutan omurgan daha
da mı aşağıya gitmek istiyor? Hangileri bedeninde oluşanlar, olanlar veya
olmayanlar?
Kendini sadece “nasıl” hissettiğinin tek başına bir anlamı
ve çözümü yok. “Neden”ini ve zihninde bıraktığı, bedeninde oluşturduklarını
gözlemlemelisin çünkü.
Ben bunları 25 senelik yaşamım boyunca sadece “yoga” ile
bulabildiğimin farkına vardım. Hissettiğim her duyguyu dibine kadar yaşadım ve ondan bir şey öğrenmek
için kendime fırsat sundum. Yoga matında her kendimle kaldığımda, önce
meditasyonda sonra hareketlerimde kendimi gözlemledim. Sadece hareket yapmaktan
çok o hareketin bana kazandırdıklarına bakmaya, görmeye çalıştım. Eğitmenliğim boyunca
ve hala devam ederken de karşı tarafa bunu aktarmaya çalışıyorum...
Ve tabii ki tüm bu yaşadıklarımın hepsinin bir zamanı
vardı...
Doğru zaman diye bir şey var. Evet gerçekten var!
“Evrende her şeyin bir zamanı var.”
Tohumu ekecek zaman, fidanı dikecek zaman, onu sulayacak
zaman, yağmurun yağacağı zaman, güneşin açacağı zaman, çocuğun büyüyeceği ve dünyayı
anlayacağı, isteklerinin oluşmasının ve önüne aşkın çıkması için de bir zaman
var...
Ben de o zamanı yakalamıştım ve bunları kendimde
gözlemleyebildim. Neden sen de yapamayasın ?
Tüm soruların cevabı senin içinde...
Şuan bunu okuyan gözlerini bir süreliğine kapa ve burnundan
derin bir nefes almaya başla...
Bu nefesi yavaşça bırak, gitsin...
Her nefes alışında pozitif enerjiyi, tüm olumlu duygu ve
düşünceleri, sağlığı, mutluluğu, huzuru içine doğru çek.
Her nefes verişinde negatif enerjiyi, tüm olumsuz duygu ve
düşünceleri, kalbinde ve zihnin taşıdığın tüm yükleri, at, gitsin...
Kalbini ve zihnini evrenin getireceği tüm yeniliklere sonsuz
bir şükranla aç...
Güneş & Güneş 'Olympos 2016 |
Sen her şeye değersin, özelsin.
Her türlü sorun ve
mesajın için bana yazabilirsin.
Mail:
gunesaras@okuantum.net
Instagram /
twitter: @gunessaras